Düştü evlâdın yatırdılar bî-ser yâ Alî
Zâr eder tâ Sidre’de Cibrîl-i şehber yâ Alî
(Evladın toprağa düştü ve onu başsız bir şekilde yatırdılar yere ey Ali!
Bu sebeple Sidre denen o yüce makamda uzun kanatlı Cebrail ağlamaktadır)
Görmemiş çeşm-i felek hiç böyle muhzin bir belâ
Seyreden gelmiş sanır hengâm-ı mahşer yâ Alî
(Dünyanın gözü böyle acı ve hazin bir bela görmemiştir
Öyle ki bu hali gören mahşer günü gelmiş zanneder ya Ali!)
Sanki bir gülzâr kesildi deşt-i hâk-i Kerbelâ
Hûn-i evlâdından açdı gonca güller yâ Alî
(Sanki bir gül bahçesi kesildi Kerbela çölünün toprağı
Senin evlatlarının kanından gonca güller açıldı ya Ali!)
Meşhedinden Zülfikâr’ı el uzat Tûbâ’dan al
Târ u mâr eyle bu kavmi hâke gel ser yâ Alî
(Mübarek kabrinden elini uzatıp yüce Tuba Ağacı’ndan Zülfikar adlı kılıcını indir
O yüce göklerden yeryüzüne gelip Hz. Hüseyn’in düşmanlarını tarumar eyle ya Ali!)
Bend-i kânından Nesîb’in nuhbe-i âmâlidir
Meşhedinde olsa can vermek müyesser yâ Alî
(Nesib’in bu uğurda kana boyanması en seçkin amel, en hayırlı iştir
Keşke senin mübarek kabrinde can vermek nasip olsa ya Ali!)